28 Temmuz 2016 Perşembe

Japonya’da Neye Sinir Oluyorum?

IMG_1792
Böyle pozitif pozitif yazıyorum,postluyorum hep de sanmayın ki Japonya’nın her şeyine bayılıyorum.Evet mutluyum burada ve genel olarak huzurlu bir hayat yaşıyorum ama arada bir öyle dank diye iniyor ki tepemden bazı şeyler,hay senin Japonya gibi…dediğim de oluyor.
Bunların en başında geleni,hani bizim arasıra abarttığımız “ay olmaz ayıp olur” kültürünün olmaması.Nerden çıktı derseniz,geçen akşam Meyra’nın sınıf arkadaşının ailesine ait bir restorana gittik bir arkadaşımla.Meyra da vardı.Sonra arkadaşı da geldi.Kız mutfağa gidip babasından hem kendisi hem Meyra için meyve suyu aldı geldi.Meyra’yla içtiler güzel güzel.Sonra biz annesiyle tam mutfak girişinin orda sohbet ederken,kız meyve suyunu bitirip pıtır pıtır mutfağa gidip babasına boş bardağı verdi.Arkasından Meyra da bitirdi.Güzelce teşekkür etti ve bardağı toplamak yerine götürmek istedi.
Ben Türk aklımla arkadaşının babasına bardağı götürmesinde bir sakınca görmedim.Tam mutfağından başından adımını attı ki,arkadaşının annesi bir el hareketiyle O’nu durdurup “yalnız oraya girmek yasak!” dedi..
Bu kadar yıldır Japonya’da yaşıyorum.Bu insanların duvarlarını kalıplarını biliyorum.Ama hala şöyle bir durumda kan beynime sıçrıyor..Bunun için kadını suçlayamam.Kimseyi bir yere sokmak zorunda değil.Sebebi hijyendir başka birşeydir bilemem.Ama ben olsam ayıp olur derim.3 yaşında bebe ne olacak girsin derim.Hem ne kadar ev sahibi de olsa aradaşı da girip çıkıyor.Altı üstü bardak verecek gelecek derim…
Derim arkadaş diyorum..Ve Türk kaprisi deyin ne isterseniz deyin.Birçok konuda sonsuz hoşgörüm var ama hoşgörülebilecek noktalarda sıfır toleransı hoş göremiyorum..Ne yalan söyliyim bir daha da gidesim yok…
Azıcık iç dökme olsun..
Not:Bu noktalar biraz da karaktere bağlı tabi.Bütün arkadaşlarım böyle sert kafalı değil çok şükür…

Bir Anı...

Kadınlar gününe özel bir anımı paylaşacağım sizinle.8 Mart günü değer verildiğimizi sanıp,kadını eşya,kullanılacak mal görenin sadece eğitimsiz,”ayy kro” diye tabir ettiğimiz bir kısım erkekler olmadığını,gizli öküzleri bilin diye..
7,8 sene önceydi.Japonya’ya geldiğimin 2.yılı falan.Gece bir etkinlik vardı.Havai fişekmiydi neydi hatırlamıyorum.Shinjuku’dan yamanote tren hattına bindim.Karşılıklı üçlü koltuklardan boş olan yere oturdum. Karşımdaki üçlü de liseli yaşlarda bir Japon kızcağız,yanındaki yerde de 35-40yaşlarında iki yabancı erkek oturuyor.
İki erkek gözüme bi Türk gelmişti zaten ama konuşmaya başlayınca emin oldum.Nereden baksanız aile babalarıydı.İyi giyimli ve muhtemelen çalıştıkları şirketin stajı,toplantısı,fuarı bişeysi için gelmiş kişiler.O Zaman pek bilgim yok bunlarla ilgili.Sadece aile babası göründüler gözüme.
Onlar benim Türk olduğumu anlamadı.Öğrenciyim o zaman daha.Sırtımda sırt çantası filan.Bir de ilk bakışta anlaşılmıyorum herhalde. Sesimi çıkarmadım.Çıkarmam genelde.Onlar aralarında konuşmaya başladılar.Düzgün bir Türkçeyle..
“Şimdi bu çelikler amma tatlı olur!Off şu yanındaki var ya! “(Liseli kızı söylüyor.)”Onu böyle ….., evireceksin…..çevireceksin…..”
Gerisini hatırlamıyorum.Kan beynimde Nasıl pis bakmışım suratlarına.Birisi döndü benim için.”Bu da çok pis bakıyo.Nereli acaba”dedi.
Yok benim için ağızlarını bozmadılar.Çünkü hazır Japonya’ya gelinmiş.Dikkatler “çekikler”üstünde…Mühürlendi sanki ağzım.Sesimi çıkaramadım.Sinirle indim trenden.Çok büyük pişmanlığımdır.Kalkıp o lafları ağızlarına tıkamamış olmak.Çünkü biliyorum Türk olduğumu bilseler utanırlardı.Çünkü pişkin pişkin yaptığına devam edecek tipler değildi.Japonya’ya gelmiş olmanın erkekçe eğlencesinin kimsenin anlamadığı dillerinin tadını böyle abuk subuk çıkarmak olduğunu sanmış akılsızlardı.
Okur mu birinden biri bu yazıyı acaba.Utanır mı. .
Öyle yada böyle.ülkemizde kadına bakışın açıklaması bu.Erkeğin eğlence anlayışı bu.. Yanlış anlamayın.Bütün Türk erkeklerini mimlemek için anlatmadım.Üç beş güzel erkek kalmış.Biri sizdeyse iyi bakın.Dırdır etmeyin. 🙂

İş yerinden kızmıyorlar mı?/Hasta çocuk yuvası

Hele de birkaç aydır neredeyse ayda 2 kere Meyra’nın ateşi,aksırığı tıksırığı dolayısıyla sabah işe “gelemiyorum “diye telefon etmek zorunda kalıyorum.
İşten sorun etmiyorlar mı?
Etmiyorlar.Yada ediyorlarsa da bana söylemiyorlar. Yalnız böyle zırt pırt olunca bir zor oluyor telefon etmek..İnsanın kendi sorumluluk duygusundan..
Yalnız sorun etmiyorlar dedim ama benim çalıştığım şirketin 100de 70’i filan kadın.Bir çoğu da çocuklu.Böyle olunca gayet anlayışlı oluyorlar bu konularda. Bunun yanında ben bir takımın başı,bir karar merci veya faturalara imza atması gereken biri değilim.Sıradan bir çalışanım. O büyük konumlarda olanlarda sıkıntı oluyormuş.Sıkıntı derken gidecek yani mecbur..
Bir de çalıştığı yer kıl olanlar var.Direk arıza olanlar.E peki ne oluyor o zaman?Çünkü Japonya’da çocuğa annane babanne bakması durumu pek yok.Yakın olsa elbet bu durumda bakarlar ama özellikle Tokyo’da çekirdek aile yakınında ana baba yok genelde.Bir ben değilim yani gurbet elde yalnız olan. 🙂
Neyse ne oluyor o zaman?
“HASTA ÇOCUK YUVASI” diye birşey var.Önceden kayıtlı olmak gerekiyormuş.Öyle kafana göre bırakamıyorsun. Ama kayıtlı olduğun hasta çocuk yuvası varsa,çocuğun hasta olduğu ama işe gitmen gereken gün,normal yuva da kabul etmediğinden,gidip hasta çocuk yuvasına bırakıyorsun..
Çocuk kliniklerine bağlı olan yerler falan çok oluyormuş.İsmi yuva ama kulaktan duyduğum kadarıyla yatıyormuş çocuklar.Hasta ne yapacak.Tamam klinik ve uzmanlar yanı başında ama ya psikoloji?
İşte bu da nadir kültür şoklarımdan birisi..Allah büyük konuşturmasın.Allah mecbur bırakmasın.Ama ben işten değil fırça,tokat yiyeceğimi bilsem,o gün işten şutu yiyeceğimi bilsem..Bırakamam..Daha 2,3 yaşındaki 39 ateşle yanan bebemi,hele de normalde alışık olmadığı yabancı bir ortama,yapayalnız bırakamam..Allah bırakmak zorunda olanlara güç kuvvet,çocuklarına çabucak sağlık versin.

Japonlar Duygusuz mu??

Cuma günü iş yerinden samimi bir arkadaşımla öğle yemeğindeyken,telefonda ufak bir işim vardı,özür diledim,beş dakika istedim.”Yok yok önemli değil.Bak işine”dedi.Gayet sohbetin doğal akışıyla da ekledi.”Kızkardeşim büyük ihtimal kan kanseriymiş.Şimdi hastanede.Test yapıyorlar da,canı sıkılmış.Ben de onunla konuşuyorum..
Ne diyeceğimi bilemedim.Arkadaşımın gencecik kardeşinin kanser olma ihtimaline mi üzüleyim,bunun sohbet içinde böyle normal bir şeymiş gibi geçmesine mi şaşırayım..
Ha işte böyle kaba bakınca olaya,sanıyorlar ki Japonlar duygusuz.Ama öyle değil işte..Görebilene tabi.
Çünkü konuşmanın devamı şöyle gelişti(arkadaşıma Candy ismini koydum);
Ben:Aaa çok geçmiş olsun.Umarım sonuç negatif çıkar.(Ben ondan çok yıkılmış görünüyorum bu arada..)
Candy:(Gülerek) Sağol.
Ben:Ya birşey diyeceğim.Böyle zamanlarda kültür farkı diyorlar ya,işte onu çok iyi anlıyorum.Biz Türkler olsak,sabahtan işe şiş gözlerle gelir,hatta gelmeyebilebilirdik.Oysa daha sonuç belli değil.Olsa da yıkılıp ne yapacaksın.Dik durup ne yapmak gerektiğine kafa yormalı değil mi?
Candy:Bilmem.Öyle heralde.Ben dün akşam öğrendim.Şok oldum elbet.Ama zaten yaırn yanına gideceğim.Morali de yerinde.Önemli olan o.Annem 2 aydır biliyormuş.Hiç belli etmedi.Dün konuşunca,”Tamam kızım yediğine içtiğine dikkat edeceğiz.Ben yarın yanına geliyorum.Halledeceğiz” dedi.Ben de anne olarak çok güçlü buldum.
Ben:Annen kardeşinin,senin yanında perperişan olmanın değil,dik durabilmenin size daha iyi geleceğini nasıl da biliyor.Ona çok saygı duydum.
Konuşma böyle bitti.Başka şeylerden bahsettik.Benim aklımdan doğum hikayem geçti.Daha sancıların başlamasıyla annem odada gözyaşlarını boşaltmıştı. 🙂Duygusal toplumuz biz yapacak birşey yok.Ben de zaten canım burnumda,terslemiştim.Ama duygusal milletiz işte biz.Olmuyor.Ben de sulu gözüm.Meyra doğurusa yanıda olursam,gülerek bekleyebilir miyim bilmiyorum.Ama yürekten dener.Çünkü ben de aynen annem gibi duygusallığım ve yufka yürekliliğimden,Meyra’nın gelmesine henüz çoook saatler olduğunu öğrenip eve gönderdiğim annemin,sancıdan geberirken gelen aramalarına gülerek cevap vermeye çalışıyordum.Üzülüp ağlamasın diye.Annem de “ben duramıyorum!Gelcem.Olsun sabah kadar beklerim” diyordu.
Kanımca herşeyin fazlası zarar arkadaş.Hayatın zolruklarına karşı duygularını tutabilmeli insan tabi.Ama fazla tutup tutup da,sonra en gereksiz sebeple kendini trenin önüne atmamalı..Herşey denge meselesi.
Diye düşünürken ben,Candy’nin gözü telefona ilişti.Kısık sesle kendi kendine konuşur gibi “insan kardeşini kanser olabileceğini öğrenince..Ben olayım yerine.O’na bir şey olmasın” dedi..
İnsan her yerde insan.Can her yerde can..
Not:Dün öğrendk ki çok şükür kardeşi kanser değilmiş. 🙂 Başka zor bir hastalık çıkmış.Ama iyi olacak.

Japonya'da "MİSAFİR"

Misafir vardi bugün söylemiştim ya.Misafir seviyoruz biz zaten o ayrı ama çocuklu çalışan anneler bilir,misafir ağır iştir. Temizliği, hazırlığı, hem de o dar vaktin arasında..
Ama Japonya’da öyle olmuyor.Neden mi?
1)Çünkü eve gelen misafire full menü tatlıya kadar hazırlık yapma adeti yok.Gelen gelince ortada bir tencere bir tava ne pişiyorsa sohbet ede ede pişiyor.E böyle olunca ben üç çeşit bişey yaptım mı,dipleri düşüyor.Ben sevindirik oluyorum. :)Ha bir de yemeği beceremesem de ” eheh evet biz Türkiye’de bunu böyle yiyoruz” deyip yırtabiliyorum. Bizim misafir ağırlama kültürü çok ama çok güzel de,Türkiye’de olsam “oyy yettimi acaba,ay tuvaleti yeterince parlattım mı acaba” stresini her hafta çekebilir miydim bilmiyorum..
2)Malzemeleri beraber almayı teklif ediyorlar.Bu çok doğal bir şekilde oluyor ama benim Türk damarı,yetiştirilme tarzı bunu şu ana kadar kabul edebilmiş değil.Yok yok olur mu,misafirsiniz siz diyorum.Sanırım ömrümün sonuna kadar da diyeceğim…Onlar da içkileri sırtlanıp geliyor o zaman.
3)Yemekleri yiyip sohbete geçmişken hemen biri bulaşıklara dalıyor.Gideceklerine yakın ev toplanıyor.Ki ben bu konuda da rahat değilim.Hep durdurmaya çalışıyorum.Misafir dediğin arkasında dağınık bırakır.Hiç de birşey düşünmem valla..Ama misafir gittiğinde arlama dönüp evde dağınıklık görmeyince,e azıcık sevinmiyor değilim..
4)Ev darmış,perde yamukmuş kimse bakmıyor.Mesela bizim evde üç oda var ama şu gördüğünüz oturma odası,Meyra’nın odası yatak odası ve mutfak.Hepsi bu ebatta.Küçük yani.Benim kafada bu alt sınır.Daha küçüğünü Allah mecbur etmesin oturamam heralde.Ama büyüğünü de istemem heralde.İyiyiz böyle.Ne alışmışım şu memleketin şartlarına derken bugün yine şok olacak birşey buldum. Sonradan dahil olan Meyra’nın yuva arkadaşının annesi tek odada oturduklarını soyledi!!Owwww!! Tabi şokumu belli etmedim ama,bir mutfak,bir oda,bir de yarım loft kat varmış.O yarım kat oda zaten depo olmuş.Tek odanın içinde de artık yatak,çocuğun oyuncağı vs..Vay anasını dedim.
IMG_9844 (1)
Şimdi yazııık demişsinizdir.Bizde olsa”aman yazık derler”deyip ne yapar eder azıcık büyük eve çıkarız.Ama öyle değil işte.Restoranları var.Daha büyük eve güçleri oldğunu tahmin ediyorum ama taşınmıyorlar.
Çünkü
Kimse “vah vah” yada “ayyyyy ufacık odada çocukla olurmu hiç” deyip yaşantılarına burnunu sokmuyor.
Çünkü
Tutumlular.Muhtemelen bir iki sene daha böyle takılıp,sonra büyük bir ev alacaklar.
Çünkü
Japonya’da kimse evine misafir çağırmıyor.Ben gibiler işte . :)))) Çağırıyorum çağırıyorum.Kimseye gitmişliğim yok mesela. 🙂
Ha Türk arkadaşım yok mu?Var olmaz mı.Ama onlar da benim gibi “aaaa ben geldim şimdi sen gelcen” sen şunu yaptın o zaman ben de bunu yapim” du bakim banyonun duvarı mı rutubetlenmiş” kafasında olmayan insanlar çok şükür. 🙂 Biz küçükken annemin bir ahbabı vardı.Misafirliğe gelir perdeleri kontrol ederdi yeminle.Evlerden ırak. :))))
Bugün de ufak bir kültür şokuyla geçti.Ama çok eğlendik.Bebelerin öğle uykusu atlaması sonrası yaşanılan arbede azıcık zordu ama olsun.Bize hep misafir dolsun. 🙂

Japonya Demek "SAKURA" Demek

Bir de ben yazayım şu SAKURA’yı bakayım. Hazır yeri gelmiş.
Sakura kiraz çiçeği demek.Ama Kirazı olmayan kiraz çiçeği ağacı.Meyvesi kiraz çiçeğiymiş gibi düşünün.Yılda sadece 1 kere açar.En uzun 2 hafta dalda kalır.Çünkü narindir.Japonya’nın meşhur bahar rüzgarlarıyla dökülür gider.Ama dökülürken de masal gibi,yavaaaş yavaş üstünüze yağar.Yerleri pespembe bir halıya çevirir,ve gider.Akılda “ayyyy ne güzeldi dimii”diye bir gülümseme bırakır.
imageimage
Japonya’da koca bir sene sakura beklenir.Aylar öncesinden televizyonda hangi bölgede, tam açacağı gün hangi gün, diye hava durumundan sonra sakura tahminleri de verilir.Mart sonu,nisan başı civarı sakura zamanıdır.
Ve o beklenen sakura zamanı geldiğinde,parklar bahçeler mavi örtülerin üstünde yiyen içen eğlenen insanlarla dolar.Bu pikniğe “Hanami” denir.Yani “Çiçek Seyretme”.Haftalar öncesinden planlar yapılır.Piknik günü gelince de,salına salına gidilse yer bulunamayacağından, bir kurban seçilip sabahın 8’inde falan örtü serip yer kapmaya gönderilir.
image
E bu kadar çoşkuya kaçınılmaz bir ticari yan da başgösterir tabi.Market rafları sakuraya boyanır.Yani meyve suları,abur cuburlar,sütler,donrumaların hep sakuralı olanları sadece bu dönem sınırlı sayıda çıkar.İtira edeyim hiç birinin tadı güzel değil. Ama ben pembe tatlıları sevmiyorum ondan olabilir. 🙂 Neyse.
Böyle bir çoşku olayıdır sakura dediğin.Biz diyebiliriz ki “tamam güzel de çiçek işte ne bu yaygara..Bizde de var alası”…
Doğru.Bizde alası var.Hatta sadece çiçeğin değil,doğanın,doğal zenginliğin,verimli toprağın alası var..Çiçek yahu diye Japonlar bu sakura işini abartıyor ne komik diye düşünen de vardır.Ama bence ellerindeki güzelliği cımbızla çekip,değer yükleyip yüreklerine doğa coşkusu ekiyorlar.Kötü birşey mi çoşku? Mesela bu sakura ağaçları sadece bir iki yol kenarında olsaydı. Bir iki park köşesinde olsaydı,denk gelirsek bakıp “ay ne güzelmiş diyecektik.Ülkemizdeki bir sürü rengarenk mis kokulu çiçek gibi.Ama şimdi sakura zamanı her köşe başı pembeye boyanıyor.Parklar,özellikle sağlı sollu dikilmiş yollardan bahsetmiyorum bile.Gece olunca bazı yerlerdeki ağaçlar ışıklandırılıyor.Başlı başına şölene dönüşmüş bir çiçek dediğin.
Japonlar abartıyor mu?Bilmem.Ama bence iyi ki abartmışlar.Çünkü ben zaten en çok baharı severim.Bir de bahara böyle güzellik katıldı mı kendimi rüzgarına kaptırır,Japon gibi aylar öncesinden sakurayı beklerim.Ne varmış ki.
imageimageimageimage

Shinkansen Temizliği Sanatı

Belki metnini duymuş olan vardır.Shinkansen yani yüksek hızlı tren temizliği takdire şayan bu memlekette.Çok temiz olmasından bahsetmiyorum.O sadece shinkansene ait bir özellik değil.Shinkansen’in istasyonda durduğu sadece 7 dakika içerisinde nasıl her köşesinin piri pak olduğundan bahsediyorum.
Bende videosu yok ama girin bakın video sitelerineçAkıllara ziyan!İşte bununla ilgili bir program vardı dün televizyonda.Harward üniversitesinde ders olarak okutuluyormuş!Yeminle!Dersi de gösterdiler.Stüdyodaki Japon konuklardan biri gururundan ağladı.Kıskanılası..
Şimdi nasıl oluyormuş bu adı sadece temizlik olan,görevi üstlenenin ülkemizde temizlikçi denip hor göüldüğü bu iş onu anlatacağım.
Şirketin patronu Yabe Teoru beyfendi temizlik görevlilerinin performans düşüklüğünü ve motivasyonsuzluklarını görüp,birşey yapmalı demiş.Hepsini toplamış ve demiş ki,” Arkadaşlar! Siz temizlikçi teyzeler degilsiniz! Kendinize gelin! Bu koca treni kısacık zamanda tertemiz edecek yeteneğe,bilgiye ve tecrübeye sahip teknikerlersiniz! Sizin teknikleriniz sayesinde biz parmakla gösterileceğiz! Hadi gösterin kendinizi!”
Sonra görevlilerin hal tavurlaır bir anda değişmiş.Bir bir yeni teknikler öneriler gelmeye başlamış.Ve gerçekten o insanların düşündüğü pratiklikler sayesinde bugün teee Amerika’da derslere konu oluyor…
7 dakikanın içeriği de şöyleymiş.1 buçuk dakikada çöpler toplanıyor.30 saniyede koltuklar ters çerviriliyor.4 dakikada yerler ve koltukların üstünün tozu alınıp temizleniyor.Son 1 dakikada da son kontrol yapılıyor.
Şimdi düşündüm.Bizim Türk aklının pratik zekasına kimsenin itirazı olmaz sanırım.Bence biz yararlı bişey için kafayı çalıştırsak,değil 7 dakika 3 dakikada pırıl pırıl yaparız! da……burada ufacıcık bir faktör daha kolaylık oluyor Japonlara …Koltuklarda olmayan çekirdek kabukları,ön koltuğun arkasına asılıp bırakılmamış poşette çöpler,koltuğun yanına sıkıştırılmamış meyve suyu kutuları vs. Heee onu babamda temizler…  🙂

Japonya’da Çocuklar 15 Yaşına Kadar Anne ve Babayla mı Uyuyormuş??

Yok artık!!! 🙂
Diyeceğim ama 15’e kadar olmasa da evet Türkiye’de kabul görmeyecek bir yaşa kadar anne ve babayla uyuyorlar.
Yani şöyle ki,evler küçük yer yok desem.. ama gayet kocaman,müsait evler de gördüm..Onlar da beraber uyuyorlardı.Bunun bir sebebi,mantığı olduğunu sanmıyorum.Benim tanıdığım gördüğüm Japonlar iş güç sorumluluk verildiğinde ne kadar titiz sorumlu ince eler sık dokurlarsa,çocuk konusunda da o kadar rahatlar.Katı kuralları asla yok.
Mesela tuvalet eğitimi diye bir şey yok.Evet teşvik edici kitaplar,tuvalet aksesuarları,yapıştırmalar hatta iç çamaşırları dolu!Ama bir gün belirleyip “Haydi bakalım bugünden itibaren beze güle güleeee” durumu yok.Ben uzun bir tatilimizde böyle yapmaya kalktığımda kayınvalidem çok şaşırmıştı.Tuvaletin eğitimi mi oluyormuş diye..
IMG_7117IMG_7118IMG_7116
Sonra gördüm ki Meyra yaşıtı bebeler hep yarı bezli yarı değil.Yani uzun yola gidilecek,parkta oynanacak vs ise ve totoya güvenilmiyorsa bez takılıveriyor.Ama tuvalete teşvik edilerek.O bez genelde ıslanmıyor zaten.Ne olur ne olmaz diye.Yada gece birçoğu hala bezli. “No no no..Tuvalet eğitimini tamamlamış bir çocuğa bez takılması asla asla olmazzzzz….”tarzı ebeveyn hiç bir yerde yok..
Gece yalnız uyuma konusu da öyle.Bebekken zaten anne kokusuyla uyuyor bebeler.Ondan sonrası için de “bebemin psikolojisi için 2 yaşından sonra ayrı yatak,3 yaşından sonra ayrı oda” gibi birşey hiç duymadım.Yada “valla biz 6 aylıkken ayırdık.Hiç sorun yaşamadık” diyeni de..Çocuk ne zamaaaan “Daral geldi,ne bu hep totomdasınız!Ayrı oda istiyom beeen!Pirensesli yatak istiyoooom!Bananeee!” derse o zaman ayrı odası oluyor. 🙂
Peki ben bu durumun neresinde miyim?Ah çok ortalarda bir yerinde..Meyra’nın bebekliğinin uzun kısmını,yani doğum iznimin bir çook kısmını Türkiye’de geçirdim.Türkçe kitaplar hatim ettim.Araştırmaktan soruşturmaktan kafayı yedim.Sonuç olarak her bir eğitimi denedim.Bin tane kural koydum.Türkiye’deyken ayrı odada da yatırdım.Japonya’ya döndükten sonra tuvalet eğitimi vermeye de kalktım.Sonra hepsinden vazgeçtim..Yani kafası karışık bir bebe varsa o kesin benimkidir…
Ama baktım Japonya’da tuvalet eğitimi almadı diye kimse koca adam olup altına yapmıyor..7,8 yaşına kadar anne babayla aynı odada uyudu diye sonsuza kadar yalnız yatamama sendromuna kapılmıyor..Aksine 5 yaşında başlıyorlar prensesli yatak,ayrı oda istemeye.Ben şimdiye kadar tecrübesizliğimden,mükemmel yapmaya çalışma çılgınlığımdan Meyra’ya eminim çok çektirdim..Şimdi O nasıl istiyorsa öyle yapıyorum.Bez mi abla külodu mu diye soruyorum,O zaten abla külodu diyor.
Ayrı oda?
O da şöyle oluyor..Biz Meyra’ya ayrı oda yapalı daha 3,5 ay oluyor.Yine benim “evet evet artık özgüven kazanmalı mı ne” gelgitlerimden ve daha çok da oyuncaklarının eşyalarının O’na ait bir odaya toplanmasını istememden..Amma velakin 2 buçuk yaşındaki bebeye ayrı oda hazırladığımızı yuvadaki öğretmenleri duyunca her birinin gözleri ayrı yerinden fırladı.Meyra’ya “abla olmuş” derken yüzlerinde öyle “yazııııık” diyen bir ifade vardı ki, “ehehe yok ama oyuncaklar falan toplansın diye ehe..yoksa…beraber yatıyoruz yani..” diye kıvırmak zorunda kaldım. 🙂
Nitekim,Meyra’nın kendi odasında yalnız yatmaları yaklaşık 4 gün filan sürdü.Çünkü baş ucumdaki telsize rağmen ağlayacak da duymayacağım diye tavşan uykularım,gece uyandığında odasına gidip uyuturken sonuç olarak sabah gözümü yanında açmalarım,o ara birkaç deprem filan üst üste olunca “ayyy deprem meprem olacak,biz böyle ayrı odalarda!” diye pimpiriklerim sonucu baktım en başından Meyra’nın yanına kıvrılır olmuşum. 🙂
E bu sefer kocayla ayrı gayrı.. 🙂 O’nun başı kel mi? E madem bizdeki son durum,uyku saati geldi mi mis gibi yatağı bırakıp,yer yataklarını yüklenerek cümleten Meyra’nın odasına taşınıyoruz. 🙂 Sanırım bizim gibilere de Allah akıl fikir versin diyoruz. 🙂

Japonya’da Sevgililer Günü


Japonya’da Sevgililer Günü


Sevgililer günü? Ya “ayyyyyy iple çeker” siniz.Ya “offf sevgililer günü ne yea” diye bunalıma girersiniz.Ama Japonya bu konuda insanı en bunalıma sokmayacak memleket bence.
Çünkü
14 Şubat sevgililer gününden çok “kızların erkeğe çikolata verme günü”.İlk olarak akıllı bir çikolata şirketi tamamen duygusal(!) olarak başlatmış bu akımı.Ve Japonların da pek hoşuna gitmiş olsa gerek,böyle kalmış.Hoşlarına gider tabi.Çünkü düşünün ki bir erkekten hoşlanıyorsunuz.Ama diyemiyorsunuz.14 Şubat gelince alıyorsunuz bir çikolata (hatta mümkünse kendiniz filan yapıyorsunuz),veriyorsunuz arkadaşa.O da oyy bu kız benden hoşlanıyor galiba diyerek çakıyor durumu.
Ama daha da güzeli şu ki,14 Şubatta çikolata sadece hoşlanılan erkeğe yada sevgiliye veya eşe verilmiyor. Okul arkadaşı, akraba, hatta iş arkadaşı,tüm erkeklere çikolata verilebiliyor.Yani diyelim ki bunların arasından hoşlandığınız çocuğa en özendiğiniz çikolatayı verdiniz.Ama baktınız çocuk oralı değil.Anında “ben zaten Tsubasa’ya da verdim aynı çikolatadan!Ne var!Hepiniz arkadaşımsınız!” tribiyle durumu kurtarabilirsiniz.Bence yani. 🙂 Bundan daha güzel ve risksiz açılma yöntemi mi var? 🙂
Neyse…E şimdi erkeklere çikolata verdik.Bize bişey yok mu ya?Var tabi.Onun içinde “White Day” var. 14 Mart’ta.Yani sevgililer gününden tam bir ay sonra.Artık erkekler iyice düşünsün taşınsın diye mi. 🙂 Çikolatayı afiyetle yiyen erkekler bu sefer çikolata aldıkları bütün hanımlara karşılığını vermek zorunda ki,bu genelde yetişkinlerde çikolata ile eş değer kalmıyor.Mesela bizim şirkette de her sene bir sevgililer günü furyası olur.Şirkette 3 erkeğe karşı 7 kadın olmasına rağmen,White Day’de o üç erkek arasında toplanan paralarla kadınlara el kremidir,kokulu kalemdir vs olarak geri dönüyor. Gitti mart ayı maaşları. 🙂
Ama dedim ya en bunalıma girilmeyecek ülke diye.Kalpli balonlar yok.Havada uçuşan kalpli yastıklar,ayıcıklar,yapış yapış çiftler yok.Sevgiliniz mi yok?Bir erkek kardeşiniz,kuzeniniz olmadı babanız, bu erkek kişilerden birinin sevgilier günü ganimetlerine konar,güzel bir film açar,kahvenizle mis gibi götürür,sevgililer gününün tadını çıkarırsınız. 🙂
Dudak çikolata  Kalp pasta Sevgililer Gunu

Setsubun (Fasulye ile Şeytan Kovalama)

 Bugün “Setsubun” yani fasulye ile şeytan kovalama günü.Böyle söyleyince bu kültür ile dalga geçtiğim düşünülebilir.Hiç öyle değil.Çünkü bugün yapılan şey bu işte.Ha setsubun günü ile aramız iyi mi? Bu seneye kadar çok iyidi.Çünkü değişik kültürlerin ilginç adetleri kadar bayıldığım birşey yok.Amma velakin,bu sene ucundan bize de dokundu.Pek hoşlaşmadık..
Şöyle ki,
Bugün evlerde akşam ailecek yapılan kovalama töreninden hariç,yuvalara ana okullarına da şeytan “Oni” geliyor.Çocuklar kavrulmuş fasulye ile kovalıyor falan.İyi güzel de,bu şeytan öyle sevimli yalandan oyun olsun şeytan değil.Baya çocuklar feryat figan…
E Türk anası olarak ben
Yaşadığım sınırlı kültür şoklarından birini yaşıyorum bu konuda..Ulen yuvaya götürmiyim bugün Meyra’yı dedim.Ama pazartesi çat ateşlenince üst üste bariz yalan olacaktı.Mecbur gittik.Ama dün gece önceden hangi öğretmenin “Oni” olacağını öğrenip, Meyra’ya “Meyra bak yarın Takushisan Oni olacakmış.Ama kimseye söyleme.Sır tamam mı?Takushisan’ın kulağına söyleyebilirsin” diye ispiyonladım.Sonra da aslında bugün yapmamız gereken şeytan fasulyeleme işlemini dün gayet eğlenerek yaparak olaya alıştırdım.Hatta en sonunda Meyra maskeyi kafadan çıkarmadan acayip eğlendi.Ha bir de dün öğretmenine “yaw bizde böyle şey yok.Bu çocuklar daha minicik.Niye böyle bir travma yaşatacağız illa ki dedim. 🙂Kadıncağız bana Meyra’yı arkalarda tutacağını hep yanında olacağını söyledi. Neyse biz evde de Oni falan yok.Oni Takushisan diye hazırlığımızı da yaptıktan sonra sabah yuvaya gittik.
Yuvaya gidince kapıda Meyra’nın bir arkadaşının annesiyle karşılaştık.Acayip eğlenerek “bizimkilere (iki çocuğu var) BUgün şeytan gelcek.Oyyy çok korkunç dedim.Yukarıda ödleri kopuyo” dedi.Te Allaaaam diyerek yukarı çıktım ki,Meyra sınıfına adım attığı gibi Takushisan’a koşup,kulağına “sen Oni olcaksın dimi?” dedi.Ben de “aaa kimseye söyleme”diyecek diye beklerken,”ne anlamadım??ben de duydum bugün çok korkunç Şeytan gelecekmiş” dedi…
Bittiğim an oldu diyeyim,siz anlayın..Hemen Meyra’yı tuvalete götürüp bir yandan,”Takushisan kimse anlamasın diye öyle diyo demiiiii.Ama biz biliyoruzkiiii” diye olayı oyunlaştırmaya çalıştım..Ve Meyra’nın yuva defterine “Meyra’yı çok korkutmayın”yazmadan duramadım. :))) Ve işe gittim.İşte samimi arkadaşıma olayı anlatınca bana Oni’ymişim gibi baktı…
Öööyle böyle atlattık..Meyra şeytan geldiği an biraz ağlamış.Ama sonra bizim evde de maske var falan demiş.Ama öğle uykusundan çok az uyuyarak annemi istiyorum diye uyanmış..Rüyasına girdi kesin çocuğumun! aahh ah seneye kesin izinliyim..
Bu arada youtube’da karşınıza çıkan Japonların çocuk korkutma videoları Oni değil.Oni çok daha masum.Videodakiler “Namahage”.Böyle ararsanız çıkıyor zaten.Akita bölgesinin bir alışkanlığıymış.Zaten setsubunla alakası yokmuş.Zaten de akıllara zarar.Aman aman…
İçimi döktükten sonra asıl mevzuya gelirsek,setsubun çocuk korkutma bayramı değil elbet.Evdeki şeytanları,yani hastalığı,kötü enerjiyi,nazarı,kötü olan herşeyi kovup,içeriye de iyilikleri güzellikleri çağırmak.Onun için “Oni wa soto,fuku wa uchi” yani “şeytanlar dışarı,iyilikler içeri” diyerek şeytan kılığına girmiş kişiyi kavrulmuş soya fasulyeleri fırlatarak dışarı kovuyoruz.Ertesi gün sokaklar fasulye tarlası.
blogger-image-2083018450
Sonra kendi yaşımız kadar fasulye yiyoruz.Yani 35se 35 fasulye.E çocuğa sen sadece iki tane yiycen diyemediğğmğzden o istediği kadar yiyor.Sonra da “Ehoumaki” upuzun bir “sushi roll”u güney doğuya bakarak hiç konuşmadan yiyip bitiriyoruz.(çocuklu evde bu da mümkün değil malesef)Sonra da bu sene pek mutlu pek sağlıklı oluyoruz.
blogger-image-839741657
blogger-image-2064114931
E biz hiç birini doğru düzgün beceremedik.İyilikle kalmayacak mıyız?Yok öyle birşey tabi.Fala inanmıyoruz.Falsız kalmıyoruz.Nerde bi ilginçlik,bi eğlence varsa tadını çıkarıyoruz. 🙂

Japonya'da Kadının Yeri



Şu çok okunan sözlükteki muhabbete tek tek cevap vermek istemedim.Hem uzatmayayım dedim hem de sanki herşeyi ben mi biliyorum ki cevap vereceğim.
Ama belki de orada yazılanları okuduktan sonra algıda seçicilik mi oldu bilemiyorum,daha çok kulağıma çalınır oldu sanki.Japonya’da kadının ezildiği,aşşağı görüldüğü,hele hele ki iş dünyasında adam yerine konmadığı,yükselemediği..
Bu konuda illaki bir iki şey söylemek istiyorum ben de..Japonya’da neredeyse 10 yıldır yaşayan,Japon eş sahibi olan,anne olan,iş hayatının içinde olan bir KADIN olarak.Hatta yabancı bir kadın olarak.
Hayır yukarıda bahsettiğim yorumların hiç birine katılmıyorum!
ÇÜNKÜ
AİLE?
Bu memlekette ister karı koca çalışsın,ister tek erkek çalışsın,evin cüzdanını kadın taşıyor.Kocaya günlük yada haftalık harçlık veriyor.Bol bol televizyonda mevzu oluyor.Kocalar harçlıklar az diye isyan ediyor.En yakın çalıştığım şirketten biliyorum.Bir abi var.Hanımı günlük 1000yen veriyormuş.Azcık fazla harcadı mı borç alırdı.Ne gülerdik.
Siz karar verin şimdi,ailenin reisi kim? Ha cüzdanla bitmiyor elbet.Ama kısa etek mi giydin,kimle dışarı çıktın,camdan mı baktın da yok.Ha bunu karı koca canının istediğiyle takılıyor mantığına yansıtmak da mümkün elbet.O da insanın bakış açısına kalıyor..Şahsen benim etrafımda karı koca keyfine geldiği gibi takılan hiç aile yok!
İŞ DÜNYASI
Dünyanın hangi ülkesinde çalışan ve yükselen erkeklerle kadınların sayısı eşit?Hadi bunun içinde de Japonya’yı yorumlayalım.Elbet her türlü iş yeri var.Ezen de vardır,yeren de öven de.Ben kendi bildiğimi anlatacağım.
Benim çalıştığım yerde herşey sınava tabi.Birisini insiyatifiyle bir yere gelmiyorsun.Sınava giriyorsun.Ya geçiyorsun ya kalıyorsun.Kadın da olsan erkek de.Ve yine benim çalıştığım yerde üstümde,onların daha üstünde daha da üstünde bir sürü KADIN var.Hatta ben en çok onlardan birinden çekiyorum. 🙂 Neyse bu konu dışıydı. 🙂 Ne diyordum.Gayet yükseklerde kadın dolu.
Peki ben ve benim gibi 7 senedir çalışıyor hala en altın acıcık üstü kadın arkadaşlar..Vah bizeee vah..Bak nasıl eziliyoruz Japonya’da.Anlatayım mı nasıl eziliyoruz.Hepimizin birer ikişer çocuğu var.Hamileliğin 7.ayından,doğumun bir ay sonrasına kadar full maaşımızı alıp izne ayrıldık.Sonrası 1 buçuk yaşına kadar maaşın 100de 70’ini alarak.Benim çalıştığım yerde üstüne bir de 6 ay 100de 50 verdiler.Tam 2 sene 2 ay izin yaptım.Şimdi küçük çocuğumuz olduğu için kısa çalışıyoruz.Ben hergün 9 da girip,15:45’te çıkıyorum.Maaşım azalıyor tabi ona göre.Ha istersem Full çalışmaya da dönebilirim.Ama dönmüyorum.Kızıma zaman ayırmak istiyorum.Ben çalışmayı sevenlerdenim ama çalıştığım yerdeki birçok kadın kısa saatlerde çalıştığı dönem içinde fazla sorumluluk almadan,basit ofis işleri yapmayı tercih ediyor.Peki diyorlar.Annelik en ön planda tutuluyor.Ha bu arada işe hamile dönüp 6 ay çalışıp yine izne ayrılan,arka arkaya 3 çocuk doğuran da var..
E şimdi biz çoluk çocuk oturup sınav çalışmaya da vakit yok.Olmayan olmuyor işte.Neyi öncelik tuttuğuna bağlı.Çünkü çocuğu doğurup full time yuvaya bırakıp çatır çaır çalışan,sınavları da çatır çatır geçen de var.
Demem o ki,genel anlamda kadınların toplamı erkek kadar yükselemiyordur doğrudur.Ama doğuran kadını bir bahane bulup sepetlemiyorlar.Bu kadın nasılsa doğuracak deyip baştan ayrı kefeye koymuyorlar.Ha koyan iş dalları da vardır.Bilemiyorum.Ama nerede yok?Şimdi siz karar verin.Kadının iş dünyasında yeri var mı yok mu?
SOSYAL HAYAT
Gece yarısı tek başıma sokakta da olsam korkmuyorum.10 yıldır yolda yürürken hiç laf yemedim.
Boşanan kadına kimse aç aç bakmıyor.Kimse afedersiniz potansiyel … muamelesi yapmıyor.Hatta iki yakın arkadaşım daha önce evlilik geçirmiş,hatta küçük çocuğu olan hanımlarla evlendi.Kendi çocukları gibi bakıyorlar.Çok mutlular.Erkeklerin anaları “dul kadın mu alacaksın!!Hem de çocuklu!!”diye kafalarını yemedi.Düğünlerini de yaptılar.Kimse vırvır etmedi.
HA EVET
Ha evet Japonya da ataerkil toplum.Eskiden kadınlar kocalarının çoraplarını bile giydirirmiş.Bundan bugüne kalan mı?Hala kadınlar kızsa da,hiiiiç öyle düşünmese de insanların önünde kocaları efendidir.İyidir hoştur.Güya ne dese odur.Eve dönünce iş değişir.Yani önemli olan kocanın karısına verdiği değerdir.
Ha evet Japonya’da şiddet var.Nerede yok erkeğin hayvanı? Ama hiç sokak ortasında karısını bıçakladı haberi duymadım şu güne kadar!!
Ha evet Japonya’da da tecavüz var.Nerede yok?Ama normal günlük hayatında önünü arkanı kollayarak gezmek zorunda kalmiyorsun! Barış için yola çıkmış kadınların,adım attığı anda tecavüz edilip öldürüldüğü biryer değil!
YANİ
İnsan olan erkek arkadaşlarım kardeşlerim abilerim alınmasın.Erkeğin,  kadının tırnağının kiri olamayacak versiyonları heryerde var!Malesef sıfıra indirmenin mümkünü yok…Ama bir yorum yaparken sadece bir tarafından bakmamak lazım.Yoksa her yere her türlü bakılabilir.Bir de bu yorumları o yerin her türlü nimetinden faydalanırken yapıyorsan, ben Japon olsam gücenirdim yani..